TÜRKİYE ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ UZMANLIK DERNEĞİ (EKMUD) 18-24 KASIM DÜNYA ANTİMİKROBİYAL FARKINDALIK HAFTASI BASIN BİLDİRİSİ

Özet

Antimikrobiyal direnç nedeni enfeksiyonlar ile artık tedavi edilemez hale gelmiş, hiç bir antibiyotiğin tedavi edemediği çok ilaca dirençli tedavi seçeneği olmayan enfeksiyonlarla karşı karşıya kalınmıştır.

ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ” olarak karşımıza çıkan bu durumun gereksiz ve uygunsuz antibiyotik kullanımı ile daha da büyük bir sorun haline gelmiştir.

Antimikrobiyal kullanımının rasyonel olmadığı ve enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumun düşük olduğu hastanelerde veya ülkelerde dirençli mikroorganizmalarla gelişen enfeksiyonlar daha büyük sorun oluşturmaktadır.

Antimikrobiyallerin insanlarda akılcı kullanımının yanında hayvanlarda ve tarım alanında da kontrol altına alınması gerekmektedir.

DSÖ bu yılki Antimikrobiyal Duyarlılık Haftası temasını “Farkındalığı artır, direnci durdur”, sloganı da “Antimikrobiyaller: Dikkatli kullanın” olarak belirlemiştir.

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD) olarak; insan, hayvan, bitki ve çevre odaklı “TEK SAĞLIK” konsepti anlayışıyla, antimikrobiyal direncin önüne geçmek ile ilgili tedbirleri almaya devam etmek kararlılığındayız. Halkımız, sağlık çalışanlarımız ve karar alıcılar başta olmak üzere, DSÖ, meslek odaları, uzmanlık dernekleri gibi ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği içerisinde farkındalığın artırılması ve direncin önlenmesine yönelik stratejilerin hayata geçirilmesi temel hedefimizdir.

Antimikrobiyal direncin önlenmesinde birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan tüm kamu ve özel sağlık kurumlarında her bir sağlık çalışanının üzerine düşen iş yükünün optimize edildiği, hekimin hastasına yeterince vakit ayırabildiği böylelikle uygun tanı ve tedavi kararı verebildiği, yapılan işin miktarından ziyade kalitesinin de ön plana çıkarıldığı ve bunun performansa yansıtıldığı bir düzenlemenin hayata geçirilmesi en büyük arzumuz ve beklentimizdir.


Tam Metin

Penisilinlerin 1928 yılında keşfi ve 1941 yılında klinik kullanıma girmesi ile enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde yeni bir çığır açılmış oldu. Ardından sulfonamidler ve diğer antibiyotiklerin keşfi ve kullanıma girmesi ile kitlesel ölümlere neden olan, kavimleri yok eden ve insanları göçe zorlayan enfeksiyonlar artık sorun olmaktan çıkmaya başlamıştı.

Antibiyotiklerin keşfine paralel olarak, mikrobiyoloji alanındaki gelişmeler, salgına neden olan bazı bakteriyel ve viral hastalıklara karşı aşı geliştirilmesi, kitlesel aşılamalar, temiz su ve gıdaya erişim enfeksiyon hastalıklarına bağlı ölümleri azaltarak, bulaşıcı hastalıkların epidemiyolojisinde, toplumsal ve sosyal hayatımızda önemli değişimlere neden olmuştur.

Son yıllarda, başlangıçta başarı ile tedavi ettiğimiz enfeksiyonlar antimikrobiyal direnç nedeni ile artık tedavi edilemez hale gelmeye başlamıştır. Zamanla daha güçlü ve yeni sınıf antibiyotikler geliştirilmiş, ancak yeni geliştirilen bu antibiyotiklerin akıbeti de farklı olmamış ve onlara karşı da direnç görülmeye başlanmış, hiçbir antibiyotiğin tedavi edemediği çok ilaca dirençli mikroorganizmalarla gelişen ve tedavi seçeneği olmayan enfeksiyonlarla karşı karşıya kalınmıştır.

Öte yandan modern tıbbın gelişmesi ile yeni tanı ve tedavi yöntemleri geliştirilmiş ve insanlığın hizmetine sunulmuştur. Özellikle kanser tedavisindeki gelişmeler, kök hücre ve solid organ nakilleri, yoğun bakım imkanlarının geliştirilmesinin insan ömrünün uzamasında önemli rolleri olmuştur. Ancak yaygın olarak kullanılan sitotoksik ve immünsüpresif ilaçlar veya HIV/AIDS gibi edinsel immün yetmezliğe neden olan hastalıkların yaygınlaşması, karşılaştığımız enfeksiyon etkenlerinin dağılımında da önemli değişikliklere neden olmuş ve normal konakta hastalık yapmayan mikroorganizmalar immünsüprese bireylerde ciddi/ölümcül enfeksiyonlara neden olur hale gelmiştir. Tüm bunlar gerek profilaktik gerek tedavi amaçlı antimikrobiyal kullanımının artmasına neden olmuştur.

Bir mikroorganizmanın antimikrobiyallere direnç geliştirebilmesi için o antimikrobiyalle karşılaşıyor olması gerekli ve yeterlidir. Tüm canlılarda olduğu gibi hayatını ve neslini sürdürmek temel içgüdüsü ile mikroorganizmalar da kendileri için en büyük tehdit olan antimikrobiyallerden etkilenmemeyi ve ölmeme yeteneğini geliştirmişlerdir. “ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ” olarak karşımıza çıkan bu durumun gereksiz ve/ veya uygunsuz antibiyotik kullanımı ile daha da büyük bir sorun haline geldiğini unutmamak gerekir. Bu mikroorganizmalar sadece antimikrobiyallere dirençli hale gelmekle kalmayıp, aynı zamanda geliştirdikleri direnç mekanizmalarını/genlerini çevresindeki mikroorganizmalara ve yeni nesillere aktarma yeteneği de kazanmışlardır.

Bir diğer olumsuz gelişme de bir antibiyotik grubuna direnç geliştiğinde çapraz direnç diye tanımlanan farklı antibiyotik gruplarına karşı da direnç gelişmesidir.

Anlaşılmıştır ki yeni antibiyotiklerin keşfi sorunu çözmemektedir. Ayrıca, 2000’li yıllardan itibaren artık yeni bir sınıf antibiyotik keşfi de olmamıştır. Günümüzde hiçbir antibiyotiğin etki etmediği, tüm antibiyotiklere dirençli mikroorganizmaların neden olduğu hastane kaynaklı enfeksiyonlara karşı etkili bir antibiyotiğin olmadığı gerçeği ile de karşı karşıya kalınmıştır. Yapılan çeşitli çalışmalarda önümüzdeki yıllarda dirençli bakteriyel enfeksiyonlara bağlı ölümlerin, kanserden olan ölümlerden daha fazla olacağı yönünde projeksiyonlar sunulmaktadır. Bu durum, yeniden “antibiyotik öncesi çağa geri dönüş” gibi vahim bir sona doğru gitmektedir.

Özellikle hastane ve sağlık bakımı ile ilişkili ortamlarda çok fazla antibiyotik kullanılması sonucu bu ortamlardaki mikroorganizmalardan antibiyotiklere duyarlı olanların yok edilip, dirençli olanların seçilmesi ile neredeyse tüm faunanın dirençli mikroorganizmalardan oluşması en önemli sorun haline gelmiştir. Bir taraftan antibiyotik kullanımı, diğer yandan çeşitli nedenlerle enfeksiyon kontrol önlemlerine yeterince uyulmaması sonucu çevreden hastaya ve hastadan hastaya bulaş ile dirençli bakterilerin yayılma zinciri sürüp gitmektedir.

Antimikrobiyal direnç sadece bakterilerde değil, virüs, mantar ve parazitler gibi insan patojenlerinde de sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Antimikrobiyal kullanımının rasyonel olmadığı ve/veya enfeksiyon kontrol önlemlerine uyumun düşük olduğu hastanelerde veya ülkelerde dirençli mikroorganizmalarla gelişen enfeksiyonlar daha büyük sorun oluşturmaktadır. Maalesef ülkemizde antibiyotik kullanım oranı gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde oldukça yüksektir. Buna paralel olarak antimikrobiyal direnç oranlarımız da daha yüksektir. Bu durumun önüne geçmek için antimikrobiyallerin doğru kullanılması, gereksiz yere ve gereğinden uzun süre kullanılmasını önleyecek tedbirlerin alınması, bulaşı önlemek için de enfeksiyon kontrolü önlemlerine azami uyumun sağlanması kaçınılmaz gereksinimlerdir.

Bununla birlikte, günümüzde uluslararası seyahat sıklığındaki artış ile birlikte, dirençli mikroorganizmalar ilk ortaya çıktığı ülkelerle sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılmaktadır. Örneğin 2010 yılında Hindistan’da ortaya çıkan NDM direnç geni taşıyan bakteriler kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve global bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle, tüm ülkelerin antimikrobiyal direnci önleme konusunda birlikte hareket etmesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün antimikrobiyal direnci önlemeye yönelik küresel eylem planı çerçevesinde belirlenen tedbirlere uyumu arttırmaya yönelik düzenlemeler yapması gereklidir.

Tek sağlık” çatısı altında, Dünya Sağlık Örgütü, FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) ve OIE (Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü) antimikrobiyallerin insanlarda akılcı kullanımının yanı sıra hayvanlarda ve tarım alanında da antibiyotik kullanımının kontrol altına alınması yönünde iş birliği içinde hareket etmektedir.

DSÖ bu yılki Antimikrobiyal Duyarlılık Haftası temasını “Spread Awareness, Stop Resistance = Farkındalığı artır, direnci durdur”, sloganı da “Antimicrobials: Handle with care= Antimikrobiyaller: Dikkatli kullanın” olarak belirlemiştir.

Antimikrobiyal direnci önlemek için yapılması gerekenler;

  1. Antimikrobiyal direnç sürveyansının yapılması
  2. Antimikrobiyal kullanımının azaltılması
  3. Antimikrobiyallerin reçetesiz satılmasının engellenmesi
  4. Laboratuvarlardan antimikrobiyal duyarlılığı ile ilgili kısıtlı bildirim yapılması
  5. Gereksiz antimikrobiyal kullanımından kaçınılması
  6. Enfeksiyon kontrol önlemlerine uyulması
  7. Hızlı tanı ve direnç tespiti için laboratuvar alt yapısının güçlendirilmesi ve yeni yöntemler geliştirilmesi
  8. Yeni antimikrobiyallerin geliştirilmesi ve bunun için kaynak ayrılması
  9. Temiz içme suyu ve gıda temini
  10. Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı aşılanma
  11. Büyüme faktörü olarak kümes ve çiftlik hayvanlarında, balık üretme çiftliklerinde antimikrobiyal kullanımının önlenmesi/kısıtlanması
  12. Tarımsal alanda antmikrobiyal kullanımının önlenmesi/kısıtlanması
  13. Tıp, Diş Hekimliği, Veteriner ve Ziraat Fakülteleri başta olmak üzere ve bu alanlardaki meslek/meslek yüksekokulu eğitim programlarında antimikrobiyal direnç ve antimikrobiyallerin doğru kullanılması ile ilgili eğitimlerin müfredatlara eklenmesi
  14. Antimikrobiyalleri reçete eden hekimler ve kullanıcılar başta olmak üzere tüm toplumda farkındalığın artırılması alınacak başlıca tedbirlerdir.

Ek olarak, Dünya genelinde direncin azaltılmasına yönelik global bir fon kurulması ve imkanı kısıtlı ülkelerle işbirliği içerisinde olunması dirençli mikroorganizmaların yayılmasını önlemeye yardımcı olacak stratejilerdendir.

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD) olarak; insan, hayvan, bitki ve çevre odaklı “TEK SAĞLIK” konsepti anlayışıyla, antimikrobiyal direncin önüne geçmek ile ilgili tedbirleri almaya devam etmek kararlılığındayız. Halkımız, sağlık çalışanlarımız ve karar alıcılar başta olmak üzere, DSÖ, meslek odaları, uzmanlık dernekleri gibi ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla iş birliği içerisinde farkındalığın artırılması ve direncin önlenmesine yönelik stratejilerin hayata geçirilmesi temel hedefimizdir.

Antimikrobiyal direncin önlenmesinde birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan tüm kamu ve özel sağlık kurumlarında her bir sağlık çalışanının üzerine düşen iş yükünün optimize edildiği, hekimin hastasına yeterince vakit ayırabildiği böylelikle uygun tanı ve tedavi kararı verebildiği, yapılan işin miktarından ziyade kalitesinin de ön plana çıkarıldığı ve bunun performansa yansıtıldığı bir düzenlemenin hayata geçirilmesi en büyük arzumuz ve beklentimizdir.

Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD)
Akılcı Antimikrobiyal Çalışma Grubu